Mecburiyet - Stefan Zweig Kitap Yorumu

By Kitapların Senfonisi (Büşra) - Temmuz 15, 2020



TANITIM
Kitabın adı: Mecburiyet
Yazar: Stefan Zweig
Türü: Klasik
Yayın evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Stefan Zweig, insan ruhunun derinliklerini yapıtlarında en iyi yansıtan yazarların başında gelir. İnsan ruhundaki çelişkileri, zayıflıkları, karmaşayı, aykırı duyguları etkileyici bir inandırıcılıkla anlatır. Mecburiyet, savaşla barış arasında sıkışıp kalmış Ferdinand'ın öyküsüdür. Ressam olan Ferdinand daha çok karısının ısrarıyla Fransa'dan ayrılıp savaş döneminde tarafsız kalmış İsviçre'ye yerleşmiştir. Dingin geçen günlerinin huzurunu bozan tek şey, kendi ülkesinden gelecek ve onu askere çağıracak olan mektubu beklemesidir. Her günü o mektubu alma korkusuyla geçer. Bir yandan askere giderek vatanına karşı görevini yerine getirme mecburiyeti, öte yandan karısının da körüklediği savaş karşıtlığı arasında kalan Ferdinand bocalar, iç dünyası alt üst olur. Ona seçimini yaptıracak şeyse, beklenmedik bir anda tanık olacağı sarsıcı bir olaydır. Mecburiyet, Stefan Zweig'ın kendi hayatından izler taşıyan, savaş karşıtı dünya görüşünü yansıtan, insan ruhunun derinlerini araştıran bir küçük roman.

YORUM

Stefan Zweig, insan duygularını yansıtabilecek en iyi şekilde analiz edip yorumluyor. Her kitapta beni daha da büyüleyen kalemi bu kitapta da farklılık yaratmadı. Kısacık hikayelerine doldurduğu koca yaşamlardan etkilenmemek imkansız.

Mecburiyet, kapağından da anlaşılacağı üzere askerliğin konu aldığı kısa bir kitap. Tam olarak askerlik de sayılmaz aslında. Ferdinand, eşiyle birlikte savaşın eşiğinde olan Fransa’dan kaçıp İsviçre’ye yerleşir. Fransa’da seferberlik ilan edilmiştir ve Ferdinand savaşa katılmamak için ülkesinden kaçar.

Bir gün konsolosluktan bir mektup alır. Askerliğe elverişli olup olmadığına dair bir kontrol davetidir. Eşiyle pek çok kez tartışmaya girse de istemeye istemeye konsolosluğa gider. Burada askerliğe uygun olduğunu en kısa zamanda savaşa gitmesi gerektiğine dair bilgi edinince dünyası başına yıkılır. Bir yandan ülkesine duyduğu mecburiyetlik bir yandan eşini ve sevdiği işi, ressamlığı bırakmak istemiyordur. Ama bir seçim yapmak zorundadır ve eğer giderse geri dönemeyeceğini biliyordur.

Zweig, savaş karşıtı biriydi. Bunu kitapta karakterler yoluyla çok kez dile getiriyor aslında. Zaten kim savaşı sevebilir ki? Kitap içerdiği mesajlarıyla çok güzeldi ama ben Ferdinand ve eşinin düşüncelerine çok da katıldığımı söyleyemem. Biz Türkler olarak, savaş gibi bir konuda kadınlarımız bile sokaklara dökülürken bir erkeğin vatanını savunması ya da koruması gereken zamanda bir çeşit ihanet etmesine çok sıcak bakamadım. Ferdinand’ın ülkesini korumak uğruna savaşması gereken yerde korkaklık etmesi vatanperverlik gururumu incitti. :D Farklı bir bakış açısıyla ele alacak olursak Zweig, savaşın ne kadar kötü sonuçları olduğunu dile getiriyor aslında.
PUAN

  • Share:

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

5 Yorum

  1. Zweig kendi düşüncelerini yansıtmış kitapta. Savaş karşıtı olduğundan ötürü yazmış diye hatırlıyorum bir yerlerden. Ama okurken sanki öyle değil de savaşa gitmekten korkuyor kaçıyor gibi gelmişti savaş karşıtı gibi değil de. Bir de bizim kültürümüzde vatan sana canım feda algımız var ya hoşuma gitmemişti kitap pek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynennn. Arka kapakta da öyle yazıyor savaş karşıtı diye ama dediğin gibi kitapta savaş karşıtı olmaktan çok korkudan, vatana duyulan mecburiyetten bahsediyor. Savaş karşıtı düşüncelere ben de pek rastlamadım.

      Sil
  2. Reklama tikladim blogunu takipteyim. Bloguma beklerim.

    YanıtlaSil
  3. seviyon sen zweig ıııı :)

    YanıtlaSil